Karanlık Mod
01-11-2025
Logo
Ders 4-Kehf Suresi – 60-82. Ayetlerin Tefsiri – Kıssanın Hikmeti – Allah’ın kaderine razı olmak
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olsun.
Değerli mümin kardeşlerim,
Musa (a.s.) ve hızır kıssası Kehf Suresinde zikredilmektedir. Kesin olarak bilmeliyiz ki Kuran’ı Kerim’deki herhangi bir kıssa sadece anlatılmak için, hikâye olsun diye var olmaz, ondan çıkarılacak kurallar ve hükümler için zikredilir. Kıssa malum, ayrıntılara inmeye gerek yok. Ancak ondan neler çıkarabiliriz?
Kardeşlerim, Dini yüce peygamberlerin getirdiği zaten sabittir. Musa (a.s) da ulu’l- azm yani büyük peygamberlerdendir. Allah’ın dini ve teklifi emirlerini temsil eder. Ama o salih kimse, büyük ihtimalle peygamber olan ki, bunun delilleri de bulunmaktadır, Hızır (a.s.) Efendimiz, dini kanuni emirleri değil, yaratılışa dair tekvini dediğimiz emirleri temsil eder. 
Yani Allah Azze ve Celle’nin bir emri ve fiili vardır. Teşrii yani dini kanuni hükümler onun emridir. Yaratılışa dair tekvini emir ise O’nun fiilleridir. Mesela bir yolun ortasına kırmızı bir tabelaya beyaz bir dikdörtgen çizip üzerine “girilmez” yazdığımız bir tabela koyarız. Bu teklifi yani kanuni (yapılması gereken) bir emirdir. Fakat içlerine demir çelik koyduğumuz bir metre yüksekliğinde beton bloklar getirip yola koyduğumuz yani barikat yaptığımızda bu tekvini bir emirdir. Birinde engelledik, birinde yasakladık. Aralarında büyük bir fark vardır. Allah’ın fiilleri engellemek içindir. Emirlerinde ise kul özgürdür. Seçme şansı vardır. Uygular ya da uygulamaz. Hz. Musa teklifi, dini hükümleri temsil ederken, hızır (a.s) tekvini emirleri temsil eder. Hızır kıssada makul olmayan akıl terazisinde tartılamayan işler yaptı. Bir insan misafir olarak bir gemiye biniyor ve gemiyi deliyor. İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey olabilir mi? Sonra bu geminin zalim bir hükümdar tarafından ele geçirileceği ortaya çıkıyor. Geminin delik olduğunu görünce hükümdar ona el koyamıyor. İşte Allah’ın fiilleri böyledir. Öyleyse Hızır (a.s.)’ın yaptıkları şu yüce ayette özetlenmiştir:

﴾ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئاً وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئاً وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (216) ﴿

[ سورة البقرة: 216 ]

“Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” 

[ Bakara suresi: 216 ]

Bir çocuk öldürülüyor! Ama öldürülmesi kendisi ve ailesi için hayır olmuştu. Duvar ücretsiz olarak yapılmıştı. 

﴾فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَاراً يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْراً (77) قَالَ هَذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْراً (78)﴿

 “Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındı. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar, o hemen onu doğrulttu. Mûsâ, “Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın” dedi. O cevap verdi: “İşte bu, beraberliğimizin sona ermesidir. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim” dedi.”  

Bu normalde mantıksız bir hareket. Mümin kimdir? Mümin Allah’ın emirlerine boyun eğen kişidir. Bir duvar ördüler. O duvarın altında onlar için bir hazine vardı. 

﴾ أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَأَرَدْتُ أَنْ أَعِيبَهَا وَكَانَ وَرَاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْباً (79) وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَاناً وَكُفْراً (80) فَأَرَدْنَا أَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْراً مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْماً (81) وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنْزٌ لَهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحاً فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنْزَهُمَا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ﴿

“Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu delerek kusurlu hale getirmek istedim. (Çünkü) onların gideceği yerde her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı. Gence gelince, onun anne babası mümin kimselerdi; gencin onları sonunda azgınlık ve nankörlüğe düşürmesinden korktuk. Böylece istedik ki, rableri onun yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin. Duvara gelince o, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir define vardı; babaları ise iyi bir adamdı. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar.”  

[ Kehf Suresi: 80-82 ]

﴾ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِعْ عَلَيْهِ صَبْراً (82) ﴿

 “Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.” 

[ Kehf Suresi: 82 ]

Ayetleri incelediğimizde Hızır (a.s)’ın bazı davranışlarını görüyoruz.

﴾ فَأَرَدْتُ أَنْ أَعِيبَهَا ﴿

"Onu delerek kusurlu hale getirmek istedim.”  


﴾ فَأَرَدْنَا أَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْراً مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْماً (81) ﴿

“Böylece istedik ki, rableri onun yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin.”  

[ Kehf Suresi: 81 ]

﴾ فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنْزَهُمَا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ﴿

“Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar.” ﴿

[ Kehf Suresi: 82 ]

Biri Hızır’ın içtihadı, ikincisi Allah’ın emri ve üçüncüsü de içtihat ve emrin bir arada olmasıyla gerçekleşmiştir. Bu kıssayı günlük hayatımızda kullanmak istiyoruz. 
Değerli kardeşlerim,
Her şey Allah’ın dilemesiyle gerçekleşir. Bu Allah Teala’nın yaratma eylemine dair bir eylemidir. Allah Teala’nın tekvinî fiilleri tüm isimlerini kapsar. Peki Yüce Allah neden şöyle buyurmuştur:

﴾ إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي (14) ﴿

[ سورة طه: 14 ]

“Kuşkusuz ben, yalnız ben Allahım. Benden başka tanrı yoktur. O halde bana kulluk et, beni hatırında tutmak için namazı kıl.” 

[ Taha suresi: 14 ]

Allah Teala neden “ben” buyurdu. Neden birinci tekil şahıs kullandı? Neden böyle buyurdu?

﴾ إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ (12) ﴿

[ سورة يس: 12 ]

 “Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.”  

[ Yasin Suresi: 12 ]

Neden Allah Teala’dan bahseden ayetler bazen tekil zamir ile bazen de çoğul zamiri ile gelmiştir? Alimler der ki; Rabbimiz zatından bahsederken,

﴾ إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي (14) ﴿

[ سورة طه: 14 ]

﴾ “Kuşkusuz ben, yalnız ben Allahım. Benden başka tanrı yoktur. O halde bana kulluk et, beni hatırında tutmak için namazı kıl.” ﴿

[ Taha suresi: 14 ]

Birinci tekil şahıs kullanmıştır. Ama fiillerinden bahsederken çoğul zamiri kullanmıştır. Çünkü Allah Teala’nın fiilleri, içerisinde tüm isimlerini, yani adalet, merhamet, hikmet, lütuf, şefkat ve ilim kavramlarını barındırır. Yani tüm isimlerini içerir.
Dolayısıyla insan derin düşündüğü zaman eskisinden daha iyi olmasının mümkün olmadığını, ona verilenden daha iyisinin olamayacağını görür. Yani sen doktor gibisin. Apandisit hastası olan biri için en iyi şey ameliyat, onu hastaneye götürmek, anestezi alması, karnının açılması ve apandisitinin alınmasıdır. Bu bir insanın hoşuna gitmeyen bir şeydir, yani sağlıklı bir insanın… Bünye onu gezmeye çıkarır. Rabbimiz Azze ve Celle hakimdir. Herkese durumuna göre nasip verir. Bu yüzden Rasulullah (s.a.v.) Yüce Allah’a karşı hep nazikti, dua eder ve şöyle derdi:

(( اللهم أنا نسألك موجبات رحمتك ))

 “Allahım senden merhametinin sebeplerini de istiyorum.” 

Merhametinin sebepleri, çünkü Allah Teala’nın merhameti bir bedel gerektirir. Bedelini öde ve al.
Allah’ın kitabında kıyamet gününe kadar okunacak hiçbir kıssa yoktur ki, amacı ondan çıkarılabilecek hükümler olmasın. Kıssa yaşandı ve bitti. Musa (a.s.)’ın öyle yapması, Hızır (a.s)’ın öyle davranmasının bizim için ne önemi var? İşte bu Kuran hidayet kitabıdır. Kıyamet gününe kadar okuyacağımız kitap odur ama bizi ilgilendiren şey şu ki, eğer işler istediğin gibi gitmezse peygamber gibi demelisin:

(( الحمد لله على كل حال ))

 “Her hale hamdolsun.” 

İşler istediğin gibi gitmezse Rasulullah (s.a.v.) gibi demelisin:

(( الحمد لله الذي بنعمته تتم الصالحات ))

 “Lütfuyla salih amelleri tamamlayan Allah’a hamdolsun.”  

İnsanın imanı ancak hoşa gitmeyen kader anlarında ortaya çıkar. Kader iki çeşittir: Sevilen ve sevilmeyen kader. Allah Teala birinin saliha bir kadınla evlenmesini takdir etmişse, bu kaderdir ama sevilen, istenen bir kaderdir. Yine zengin olmasını takdir etmişse, sağlıklı olmasını takdir etmişse bunlar istenen kader türlerindendir. Bu tür bir kader imanın hakikatini ortaya koymaz. Bu doğaya ve insanın tabiatına uygun olandır. Peki imanı ortaya çıkaran kader hangisidir? Sevilmeyen, istenmeyen kaderdir. İşte bu yüzden Hz. Ali şöyle buyurmuştur: “Kaderin sevilmeyenine razı olmak imanın en üst seviyesidir.” Gerçek iman sevmediğin şeylerle karşılaştığında ortaya çıkar. Sen durumdan razı, sabırlı, teslimiyetçi ve şükreder halde kalmaya devam edersin. Allah kulunu severse onu imtihan eder. Kul sabrederse onu üstün kılar, şükrederse kazanır. 
Değerli kardeşlerim,
İlmi hakkıyla bilirseniz, Allah Azze ve Celle insanı sınıyorsa bu o kimsenin hayır işlerinde istenen, tövbe etme potansiyeline sahip olduğunun delilidir. Bu onun duygularını düzeltmek içindir. Rabbimiz seni takip eder, yanlış bir şey söylediğinde seni takip eder ve seni uyarır. Yanlış bir harcama yaptığında sana darlık gösterir. Güçsüz bir insana karşı haddini aştığında ertesi gün seni terbiye eder. Allah’ın seni takip ettiğini hissediyorsan bu, içinde hayır olduğunun ve tövbe etme kapasitenin olduğunun delilidir. Kendisi için ağlayabilen kişi Allah Teala’nın ihmal ettiği, ona isyan eden ve Allah’ın cezasını ertelediği kimsedir. Allah’a isyan etmiş ve Allah’ın kendilerine güç, sağlık, mal, zeka ve güzellik verdiği kimseler Allah katında en sevilmeyen kimseler olurlar. Çünkü birçok sahih hadiste zikredildiği şekilde Peygamberimiz (s.a.v.) onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:

(( إذا أحب الله عبده ابتلاه، إذا أحب الله عبده عجل له بالعقوبة، إذا أحب الله عبده عاتبه في منامه، إذا أحب الله عبده ضيق عليه أحياناً، أوحى ربك إلى الدنيا أن تشددي وتضيقي وتمرري، على أوليائي حتى يحب لقائي ))

(( “Allah kulunu severse onu imtihan eder. Allah kulunu severse cezasını çabuk verir. Allah bir kulunu severse onu uykusunda uyarır. Allah kulunu severse bazen ona zorluk çıkarır. Rabbin dünyaya benim dostlarıma karşı sert ve zalim olmasını emretti ki, bana kavuşmayı çok istesinler.” ))

Yani eğer fakirseniz ve ona göre bir evde yaşıyorsanız ama çok lüks bir mahalleye taşınmak istiyorsanız, hikmet gereği o evden nefret edersiniz. Eğer onu severseniz de artık bırakamazsınız. Allah Teala’nın mümin kulunu sevmesi hikmetinin gerektirdiği bir durumdur. Allah Teala bir kulunu sever ama o kul dünyaya bağlanır. Allah Azze ve Celle bir kulunu dünyadan nefret ettirirse, bu aslında onu sevdiğinin delilidir. Ta ki genişliği yeryüzü ve gökyüzü kadar olan cennete ulaştırıncaya kadar…
Başka bir deyişle, İnsan ölünceye kadar en üst seviyede sağlıklı bir insan olarak yaşayabilir. Bu mümkündür. Günlerce bir masa yaparsınız ve o bozulmaz, kırılmaz. Çünkü çok büyük tedbirler almışsınızdır. Bir bardak mesela, ağırlığı ne kadardır? Tahta parçasının ağırlığı nedir? Peki bu Kuran ne kadar ağırdır? Fakat bu masa iki yüz kilo ağırlığı bile taşıyabilir. Bu iyi üretildiği anlamına gelir. Bu şekilde tedbir alındığı sürece masa kırılmaz. Yani insanın da böyle büyük tedbirlerle, hiç hastalanmadan, saçları ağarmadan, görme duyusu zayıflamadan, sırtı eğilmeden ve gücü azalmadan yaşaması mümkündür. Ancak Allah Teala böyle yapsaydı ölüm bizi ansızın yakalardı. Ama görmenin zayıflaması, sırtın kamburlaşması, saçların ağarması ve bazı hastalıklar çok latif işaretlerdir. Çok çok önemlidirler ve Allah’tan gelirler. Ey kulum buluşma yaklaştı hazır mısın? İlişkileri düzelt, borçlarını öde, hesaplarını kapat, zimmetinde olanları yerine yerleştir. Dolayısıyla hep mutlu olacak olan kişi her zaman ölüm vaktine hazır olan kişidir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

(( ما رأيت يقين أشبه بالشك من الموت ))

“Ölümden daha çok şüpheye benzeyen bir kesin bilgi görmedim.” 

Ölüm insanların umursamadığı ve hesaplarına dahil etmediği kesin bir bilgidir. Kişi yalan yere yemin eder. Yalan yere yemin etmek malın israf eden ve bereketi götüren bir şeydir. Kişi kendisine ait olmayanı alır. Bakışla da olsa kadınların namusuna saldırır. Bu düşmanlıktır. “Bu sana göre değil”, “ortalıkta açık saçık geziyor” “Allah’ın dininden çıkmış bu kadın” der. İnsan ölüm saatini ve hesap vaktini gözünün önüne getirdiği zaman Allah’ın emirleri doğrultusunda istikamet üzere olur. 
Şöyle ki, Hızır (a.s.) tekvini yani yaratılış düzenine dair emirleri temsil ederken, Musa (a.s.) şeri emirleri temsil eder. Bu yüce peygamber Hz. Musa, Hızır (a.s)’ın yaptıklarını keşfettiğinde teslim oldu ve her şeye razı oldu. Bunun hikmetini anladı. Yani mesela iç tüzüğe göre bir öğrencinin üst sınıftan alt sınıfa düşmesine izin verilmez. Başarı ya da başarısızlıkta bu olmaz yani bir düşüş söz konusu değildir. Ama bazen öğretmen bir eğitim modeli tercih eder ve öğrenciyi alt sınıfa düşürmekle tehdit eder. Öğrenci de korkar ve çalışır. Bu sisteme aykırıdır ama bir hikmeti vardır. Rabbimiz de bazen insanı fakirleştirir, zenginleştirir, yasaklar, yüceltir, izzetlendirir ya da zelil eder, korkutur… Bunların hepsi insanın düzelmesi içindir. Dolayısıyla kıssa şöyle özetlenebilir:

﴾ وَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئاً وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئاً وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿

Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” 

[ Bakara suresi: 216 ]

Allah’ın kaza ve kaderinden razı ol, o zaman insanların en mutlusu olursun. Mal insanı mutlu etmez, zevkler mutlu etmez. İnsanı mutlu eden şey Allah’ın ondan razı olduğunu hissetmesidir. Allah Azze ve Celle Kuran’ı Kerim’de Ashab-ı Kiram’a şöyle buyurmuştur:

﴾ لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنْزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحاً قَرِيباً (18) ﴿

[ سورة الفتح: 18 ]

“O ağacın altında sana bağlılık sözü verdikleri sırada o müminlerden Allah razı olmuştur; gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur ve güven vermiş, pek yakın bir fetihle ve elde edecekleri birçok ganimetle de kendilerini ödüllendirmiştir.” 

[ Fetih Suresi: 18 ]

Şöyle buyrulduğunda müminler ne hissetmiştir:

﴾ إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَنْ نَكَثَ فَإِنَّمَا يَنْكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْراً عَظِيماً (10) ﴿

[ سورة الفتح: 10 ]

 “Sana yeminle bağlılık sözü verenler gerçekte bu sözü Allah’a vermiş oluyorlar, Allah’ın eli onların elleri üzerindedir. Bu sebeple kim Allah’a verdiği ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur, Allah’a verdiği sözün gereğini yerine getirene ise Allah yakında büyük ödül verecektir.”  

[ Fetih Suresi: 10 ]

Ne hissetmişlerdir? Bu ulaşabileceğin en büyük kazançtır. Çünkü Allah’ın senden razı olduğunu ve seni sevdiğini hissedersin.
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve Selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed Efendimiz (s.a.v.)’e olsun. Allahım bize nimet ver, mahrum etme, bize ikramda bulun engelleme. Bizden razı ol ve bizi de senden razı eyle. Salat ve Selam ümmi olan Peygamber’e ve ashabına olsun.

Metni indir

نص الدعاة

Mevcut Diller

Resmi Gizle